The individual has always had to struggle to keep from being overwhelmed by the tribe. If you try it, you will be lonely often, and sometimes frightened. But no price is too high to pay for the privilege of owning yourself...

Nietzsche

20 Aralık 2010 Pazartesi

dark

Gündüzleri hiç ama hiç sevmem
Gerçekler bulanık değildir çırılçıplak karşındadır...
Oysa gece herşeyin bir nedeni vardır
Ama gündüz anlamlar bir bir yiter gider gözünde...
Geceden kalma kıyafetlerinden kurtulmak istersin
İlk gördüğün aptal butikten kalpli kazak alabilecek kadar
İğrenirsin işte kendinden...
Üzerimdeki puro kokusu hiç çıkmayacak sanki...
Senden hiç kurtulamayacağım sanki...

Giderek daha az iyi şey yapmaya başlıyorum...
Kendimi bilinçli bir şekilde yok ediyorum...
Çapkın bir bakışla kendime çektim seni
Bunu o kadar iyi yaparım ki ruhun bile duymaz
Gerçekten bişiler hissettiğini falan sanarsın hatta
Sahip olmak için dünyaları yakabilirsin o an
Daha sonra nasılsa kaçıcam...
Boşver bu gece bizim...

1 Aralık 2010 Çarşamba

formspring

Sorularınız varsa eğer yanıtlamak isterim..

http://www.formspring.me/8LIA8



not: isimsiz olarak da sorabilirsiniz :)

25 Kasım 2010 Perşembe

diğeri

Git uzak dur benden, oralarda bi yerde mutlu ol işte. Bak ne şirin bi kız o gözüne kestirdiğin. Bak ne güzel bi aşk hikayesi yaşarsınız birlikte.. Benim gibi ruhunu kemirmez hem. İyide yemek yapar. Pek içmez, dağıtmaz, kesinlikle sigara kullanmaz. Üzerine leş nikotin kokusu sinmez. Üzmez seni hiç, dengeleri asla şaşmaz. Ait olmaya karşı ayak diremez. Sevgiden ölümüne korkup kaçmaz. Sevişirsiniz sarılır sana hiç bırakmak istemezcesine, öpücüklere boğar seni. En içten biçimde "aşkımmm" der. Senle varolur. Sensiz dünyayı görmez gözü. Bak işte benim en zıttım..

Benim gibi saçmalamaması için kolundan tutmana gerek de olmaz. Tüm varlığıyla senin olur işte, gözünü bile kırpmadan her dilediğine "peki" der. Asla parçalanmaz, sürünmez... Kendi iç hesaplaşmalarında boğulmaz ve hiç bi şekilde senden vazgeçmez. Tapar sana.. Ben değil işte anlasana. Hani diyorumki madem beni bu kadar çok değiştirmek istiyorsun. Git ona, herşey istediğin gibi olsun.

Git hadi neden gitmiyorsun?

23 Kasım 2010 Salı

Cinayet

Gerçekten çok çok kötü bir insansanız
En az sizin kadar kötü biriyle karşılaşırsanız ne yaparsınız?



Aslında sandığımızdan daha çok benziyormuşuz
İki kötü, kara, çirkin, huzursuz insan
Başkalarına karşı ikiyüzlü
Kendimize karşı iğrenç
Birbirimize karşı acımasız
Huzur, yok etmeye endeksli karakterlerimizin ellerinde boğuluyor
Ve o kadar aynıyız ki tam olarak neyin en ağır darbe olabileceğini fazla düşünmeye gerek bile yok
Ölmemek için öldürmeliyiz
En büyük aşk, en büyük nefret, en büyük düşman..
Seni seviyorum, senden nefret ediyorum.

9 Kasım 2010 Salı

tek bir nefes..

Hastane koridorunda oturuyorum çaresizce
Üzerimde bir kot var rengi siyahmış bi zamanda artık fare grisi
Beyaz bi askılı bluz giymişim kareli oduncu gömleğinin içine
Belki 1 haftadır bu kıyafetlerleyim
Ağlıyorum, saçlarımı yoluyorum
Ağlıyorum, tırnaklarımı yiyorum

Annem orada küçücük bir odada
Bir sürü cihaza bağlı yatıyor
Zaten yalnızlık bahçesinde yaşıyordum ya
O bahçedeki yapayalnızlık kör kuyusuna
Kaldırıp attılar..

Kolumda annemin eski saati var
En az 20 senelik bi swatch
Sesi kalp atışlarımdan daha yüksek
Tik Tik yapması gerekirken TOK TOK diye
Kulağımda uğultu halinde eko yapıyor..

Küçükken birlikte öğle uykusuna yattığımızda
Saatin sesine göre nefes alışverişlerimizi ayarlardık
Aynı anda nefes alıp-vermece oyunuydu
Belki farklı iki bedendeyiz
Kalbimiz, beynimiz, düşüncelerimiz ayrı
Ama nefeslerimiz hep bir sanki
Senin için nefes alıyorum şu anda
Sende benim için nefes almaktan vazgeçme
SAKIN!



dipnot: yazı eskidir, tabiki annem hastanede yatarken bloguma yazı yazayım telaşesinde olmayı düşünemem, kendisi şu anda gaayet sağlıklıdır...

1 Kasım 2010 Pazartesi

ruh eşi

Başlığa aldanma sayın okuyucu benim hiç ruh eşim olmadı
Ben hiç ruhuma benzeyen bir başka ruhla karşılaşmadım
Hiçbir ruhla ruhum birbirini tamamlayarak bir bütünü oluşturamadı
Benim ruhum pek kendine münhasır bir şahsiyet olduğu için
Kimseyle benzeşemedi
İnsanlar huzur arar ya
Benim ruhum sakinliği sevmedi hiç
Hep kendine en zıt karakterlerin peşine düştü
Hep kavga, hep gürültü, hep birbirine fırlatılan şeyler gördü(!)
Son dönemin popüler şarkılarından "i love the way you lie" klibi gibiydi
Benim aşk hayatımın özeti
Çünkü amaçsız bir mazoşist ya da düpedüz psikopat olduğum için
Aşk bana göre parkta elele oturup bir simidi bölüşmek olamadı hiç
Kafamı duvarlara geçire geçire aşk yaşadım ben
Sevişirken dudaklarıma tatlı öpücükler konmadı
Kasıklarım ısırıldı
Ve ben nedense bunu istedim hep
Dokunulmaya kıyılmamayı değil
Etim morarırcasına kavranmayı sevdim
Sanki daha şiddetli olunca kaybetmezmişim gibi
Sanki hep en uçlarda yaşamak bedenime yapışmış bir lanetmişcesine..
Neticesinde birliktelikler ne kadar şiddetliyse ayrılıklarda bir o kadar kanlı oldu tabi
Bir daha adım anılmadı
Suratıma baktıklarında acı çektiler
Benimle olmak büsbütün acıydı zaten
"Seninle bunu yaşadıktan sonra buna sahip olamamak işkence olur" dediler
Bu yüzden hep sahip olmak istediler
Ben hep kaçtım..
Hayır kaçmaktan hiç yorulmadım sevgili
Yüzüme bakmamanı anlıyorum
Öyle bir karanlıktayım ki koymuyor..
Biliyorum nedenlerini
Bana bakınca içindeki şeytanı görüyorsun..
Yeniden o şeytana ait olmak istemiyorsun..

29 Ekim 2010 Cuma

inferno

"Seninle olamam çünkü senin yolun yol değil" dedi
Onu gitmek istemeyeceği yollara sürüklermişim..
Saçlarımı okşadı sonra birbirine geçmiş saçlarımı..
Çook uzaklara daldım sanki umursamıyormuş gibi
Tırnaklarımı göremeyeceği şekilde vücudumun bi yerlerine geçirdim
Canımın yanması gerekiyordu hissedemedim.

Değişebilirim demek istedim değişmek istedim..
Artık çok geçti..

27 Ekim 2010 Çarşamba

Rest

Hep çok konuşurum hatta bununla övünürüm bile kendimden ödün vermeyeceğim ya değişmem, değiştiririm..
Bu sefer de salak gibi egomun esiri oldum
Ben bunu da becericem, onu da halledicem derken..
Aslında poker oynadım..
Elimdeki topu topu 2 karta güvendim
Hesap edemedim yerden gelecekleri
Ağır blöf yaptım hatta düpedüz yalan söyledim
Karakterini çözdüm sandım
Karakterine oynayayım dedim
Şu zamana kadar hep işe yaradı ya
Beyinlerini keşfet-fethet-sahip ol...

Sonuç,
Kartlar elimde patladı,
Ve ben tabiki fütursuzca herşeyine diye oynamıştım
Çünkü ya hepti ya da hiçti bende
Rahat mı battı hayır
Ait olmayı bu kadar reddeden ben ait olmak istedim işte
İstedim başaramadım
Olmaz asla derken olsa mı acabalar
Bir anda olsun olsunlara dönüştü
Gerizekalı duygusuz bir embesil olduğum içinde
Düz yolu kullanamadım
İlla oyun oynayacağım ya
Oynadım al işte kaybettim

Şimdi yalan içinde boğuluyorum
Battıkça daha fazla yalan söylüyorum
Daha da batayım
Tabi canım dibini görmeden gitmek olmaz


Ruh Hali = Elinden oyuncağı alınan 5 yaşındaki çocuk

23 Ekim 2010 Cumartesi

izlenesi filmler-2

Eğer hala izlemediyseniz mutlaka mahallenizin dvdcisi Murat'a koşun.. İçeri girdiğinizde o size şöyle diyecek:

- Abi hoşgeldin, çok iyi filmler geldi, herkes şuna çok korkunç diyo

Sizin cevabınız muhtemelen "yeni neler var" tarzında olacaktır.

Oysa biraz geçmişe gitmeniz gerekiyor ruhunuzda anarşiyi hissetmek istiyorsanız eğer.. Bastırılmış, uyutulmuş toplumların sonunun halkın isyanı olacağını şu eğitim sisteminde 8. sınıfa giden çocuk bile bilirken bazı kendilerini sütten çıkmış AK kaşık zannedenler hala teğet açılımlara girişsinler, örtülerin ardına saklansınlar.

Bırakın siz onları şimdi patlamış mısırınızı hazırlayın. Muhteşem bir film izleyeceksiniz... Sonu ne mi olacak siz merak etmeyin bu tarih giyotinle idam edilen Marie Antoinetteler, cesedi bile bulunamayan Hitlerler, binlerce devrim gördü...

Hadi size bir ipucu yüksekten aşağı çabuk düşülür, Tiranların sonu genelde ölümdür. Hemde çoğu kere yıllarla başını ezdikleri halk tarafından.. İki kere ikinin dört ettiği bu inanılmaz basit denklemde tek bir değişken vardır ve işte tarihi yaratan da bu değişkendir.



değişken = güce sahip olmanın dayanılmaz çekiciliği

12 Ekim 2010 Salı

Şehvet, Gurur, Öfke, Açgözlülük, Kıskançlık..

Gece lenslerini çıkardığında bambaşka biri olurdu
Körlük bir insanı ne kadar da değiştirebilirmiş meğer..
Görme duyusunu nedense pek hafife almışım
Oysa görmek ona ne kadar güç katsa da
Ben görmediği anlardaki acizliğini sevmiştim
Yatağımda ikimize yarattığı bambaşka dünyayı..
Sabah olup günün ışıkları gitme vaktinin geldiğini haber verdiğinde herşey değişirdi ama
Ardı ardına çalan alarmlar
Blackberrylere düşmüş olan emaillar
Gerçek dünya acımasızca belirirdi o takım elbisesini giyerken
Gerçek dünyada biz diye birşey yoktu
Gerçek dünyada bize ait birşey de yoktu
Milyonlarca kere birbirimizin yanından geçip birbirimize selam verme hakkımız dahi yoktu
Gündüz "ne uğraşcam senle"ler vardı
Gece "ne kadar güzelsin"ler

Bir insanı istisnasız her gün gırtlaklamak isteyip gecesinde uykusunda izlemek vardı
İçimdeki her cümleyi boğazıma düğümlemek vardı
Sabahlara kadar konuşup hiç birşey söyleyememek vardı
Aslında söylemek istediğim çok basit bi cümle olsa da..
Ama görmemeyi seçmiyorum
Karanlıklara bodozlama atlamayı
Hergün savaş veriyorum
Gecesi gündüzü belli olmayan ikilemlerde kaybolmamak için
Sevdiğim şarkılarla cd yaptığı gün
"Bitsin" diyorum
İyiliğine alışmayayım diye..

Çünkü ancak kötü olduğu anlarda sevgimi saklayabiliyorum..

27 Temmuz 2010 Salı

temyiz

evet sınırlara karşı anarşik bi yapım var
iyi niyetli bi insan olduğumu da hiç bi zaman savunmadım
fakat..
hayatta yalnızsanız eğer
sırtınızı yaslayabilceğiniz pek fazla bişiye sahip degilseniz
bazı kurallar gereklidir
kurallar demisken de onları çok net belirleyin
karşınıza çıkan ilk ikilemde kuralları yerle bir edecekseniz
hani özbenlik hani emege saygı derim
hadi kendi kurallarınızı yıkacak kadar bile umursamazsanızda
başka insanların hayatlarına saygı gösterin
beyinlerini küçücük bi kutunun içine sıkıştırmış
körü körüne tüm renklerden vazgeçip
yalnızca "siyah-beyaz" olmuşsalar da müdahale etmeyin
bırakın onlar da sınırlarında amaçsızca mutlu olsunlar
amerikayı yeniden keşfedip önlerine sunarsanız afallarlar çünkü

sonuç olarak üzgünüm, terbiyesizim, hatta
hadi söyleyeyim de için rahatlasın
orospunun tekiyim..
sevgiline istemeden eflatunları-yeşilleri gösterdim
yapmamalıydım belki ona hiç selam bile vermemeliydim
ama bi kere yoldan çıkılınca geriye dönemedik
dönmek istedik inan denedik
birbirimizden uzak duramadık..
biz yanlış yaptık kuralları biz bozduk
aşkı memnu dizi seti gibi değildi hiçbir şey
birbirimize her baktığımızda pişmanlık duyduk
kendimizden nefret ettik
ama her yasak gibi bedenlerimize söz geçiremedik
beyinlerimiz "yanlış-kötü-iğrenç" diye haykırırken
tüm doğruların içine ettik tüm kuralları hiçe saydık
sürekli yalanlara sığındık
ve her yalan gibi bi gün herşey ortaya çıktığında
ödenen bedeller büyüktü
kendini kötü hissetme çünkü kötü olan sen değilsin
aşk diye ucuz palavralara sığınmak istemiyorum
zaten sığınacak bi haltım olmadığının da farkındayım

ama keşke geri dönme şansım olsaydı,
keşke tüm bunları yapmayabilseydim..

13 Haziran 2010 Pazar

RUN

I'll sing it one last time for you
Then we really have to go
You've been the only thing that's right
In all I've done

And I can barely look at you
But every single time I do
I know we'll make it anywhere
Away from here

Light up, light up
As if you have a choice
Even if you cannot hear my voice
I'll be right beside you dear

Louder louder
And we'll run for our lives
I can hardly speak I understand
Why you can't raise your voice to say

To think I might not see those eyes
Makes it so hard not to cry
And as we say our long goodbye
I nearly do


Light up...

Slower slower
We don't have time for that
All I want is to find an easier way
To get out of our little heads

Have heart my dear
We're bound to be afraid
Even if it's just for a few days
Making up for all this mess...

9 Haziran 2010 Çarşamba

far far faraway


söyleyecek fazla bi sözüm yok
üzgünüm herhangi bi açıklamam da yok..
gittim ama gittigim gibi gelmesini de bilirim
bilirsiniz ;)


neyse artk buralarda olacağım..
hala ilgilenen ve takip edenlere
sonsuz teşekkürler.

25 Mart 2010 Perşembe

tek başına

bi karar vermem gerekti
hayat hiç bi şekilde ikisini birden elimde tutmama izin vermeyecekti çünkü..
oysa ikinizde farklıydınız, çok farklı
ikinizde de sahip olmak istediğim çok şey vardı
biriniz deli çocuksu ruhumun fırtınası
diğeriniz benim için uzak da olsa gidilmesi en doğru, mantıklı yoldu..
sığınabileceğim limandı.
düşündüm, düşündüm
ölçtüm, tarttım, biçtim göya
gecelerce beynimi yedim
ama yine de yanlış kararı verdim
maceraperest ruhumun peşinden gittim
"sonunda ölüm yok ya" dedim yine
denedim ve yanıldım işte bi kez daha
birinizi boşu boşuna harcadım
ama başka çarem yoktu
seçmek zorundaydım
ve biliyorum ki kimi seçersem seçeyim yanlış olacaktı..
bu işin doğrusu yoktu
hep o gitmediğim diğer yolu düşünecektim
kimi seçersem seçeyim hep aklım diğerinde kalacaktı
ikinizi birden de tutacak gcüm yoktu
zaten o kadar da zeki değildim..

ben aranızda parçalandıkça görmezden geldiniz
oysa benim tek istediğim biraz huzurdu
şimdi gidin ikinizde yalnız bırakın beni
egolarınızın savaşından yoruldum.
daha fazla tükenmek istemiyorum
kendimle kalmak ya da kendimden geriye her ne kaldıysa
onla çekip gitmek istiyorum
artık oynamıyorum
sahip olmak da istemiyorum..



*yes i am my very own destructor..

22 Şubat 2010 Pazartesi

iyi, kötü, çirkin

Herşey güzeldi bi süre.. Heyecanla eve koşarak gidiyodum. Gitmeden markete uğrayıp bişiler alırdım. Mutlaka şarabımız olurdu. Televizyonda abuk sabuk şeyleri izleyip gülerdik... Bu kadar uykuyla nası yaşadığımı merak ederdi. Bazen sabahlara kadar otururduk sonra o uyurdu nasolsa gitmesi gereken yerleri yoktu. Ama benim geçinmek ve yaşamak için çalışmaya ihtiyacım vardı. Sabah o uyurken hazırlanırdım sonra yanağına bi öpücük kondurup sessizce çıkardım evden. Geri döneceğimi bilerek çıkmak ayrı bi huzurdu. Bu sefer kaçmayacaktım.
Ben geldiğimde bazen yeni kalkmış olurdu. Arada bi okula uğrardı. Yemek sipariş ederdik. Benim yemek yapmaya halim olmazdı geldiğimde. Yemek sepeti severdi bizi. Her gece farklı bişi denerdik. O kilo aldığından şikayet ederdi benim kemiklerimi sayarken...
Eleştirmezdi hiç beni diğer herkes gibi herşeyimin kötü olduğuna inanmazdı. Tüm kusurlarımda bi güzellik olduğunu söylerdi. Film izler kritik ederdik. Televizyonun karşısındaki koltukta geçerdi hayatımız. Dışarı çıkmak aklımıza bile gelmezdi çoğunlukla. Bazen o kadar dünyaya kendimizi kapatmış olurduk ki telefonlarımızı duymazdık bile. Arkadaşlar arardı sanırım aradığımız herşey o evde olduğu için umursamazdık çoğu zaman.
Sürekli dokunurdu bana. Sarılmadan uyuyamazdı. Hala ertesi sabah kaçmadığıma inanamadığını söyleyip dururdu. Ama artık burada onunla olduğuma inandığını kaçmayacağımı da bildiğini söylerdi. Kaçmamalıydım da...
Cumartesi sabahı geç uyandık. O günü yataktan çıkmama günü ilan ettik. Bilgisayarda müziğimizi açtık. Bi onun sevdiği şarkıyı dinliyoduk ardından bi tane de benden... Derken telefonum zangırdamaya başladı. Bakmamalıydım kimin aradığına. O defteri kapatmalıydım. Önemsememeliydim. İkimizde gördük kimin aradığını. Rahatsız oldu beceriksizce belli etmemeye çalıştı. 1-2-3... derken cevapsız çağrılar sona ermiyordu. "Aç konuşmalısın yoksa vazgeçmeyecek" dedi. Üzerine bişiler giyip odadan çıktı. Evet o belkide tanıdığım en mükemmel erkekti. Ama ben mükemmel kız değildim. Cevapladım telefonu, sesini duydum, içimde kırılıp yapıştırılmış tüm parçalar yeniden tuzla buz oldu. Uzunca bi süre sustuktan sonra konuştum. Gereğinden uzun sürdü konuşmam. İçeride sigara üstüne sigara söndüren kişiyi çok incittiğimi farkettim. Kapattık sonra... İçeri gittim, ona sarıldım. Gözlerinde soru işaretleri vardı ama hiçbir şey sormadı. O zaten hiç birşeyi sormazdı, sorgulamazdı... Bilirdi kanatlarıma söz geçiremeyeceğini.
Tek birşey söyledim, tek bir cümle...
"Ben gidiyorum, üzgünüm..."


O sırada Yeah yeah yeahs'den runaway çalıyordu... Severim o şarkıyı.

7 Şubat 2010 Pazar

Çıktığın kapıyı hızlı kapatmamak

Önceki yazımda bahsettiğim nedenler ve sonuçlar yüzünden bi süre delirdim. Tırnaklarımın hepsini çatır çutur yedim. Cozuttum dağıttım, toparlamak için uğraşmadım.
Ne iyi ne de kötü oldum bi süre bilincimi yitirmeme yardımcı olacak akla gelebilen herşeyi yaptım. O karanlık tünellere bi kez daha girdim çıkmak istemedim.
Onun heyecanı sonuç olarak 2 gün sonra bitti "kızdan ayrıldım.." diye yazan mesajın inboxıma düşmesi gecikmedi. "Hıh" diyip geçtim bende. Gerçekten acı çekmemeyi bile öğrenmiştim artık.
Bu süreçler içerisinde evsizdim. Yanımda taşıdığım ve kaldığım heryerde bıraktığım bikaç parça eşya ile yaşadım. 1 hafta banyo yapmadan gezdim icabında. İğrençlik veya pislik değil sadece çaresizlik...
Zengin piçlerinden hep nefret ettim. Hele çaresizlik içerisinde rezidansta yaşayan eski sevgilinin kapısını çalmak zorunda kalmaktan daha da çok. Ama sadece uyumak istiyodum.

26 Ocak 2010 Salı

cevapsız sorular

Bir de sen karşıma geçtin
başka biri var "biri var" dedin
inanamadım gittiğine
inanamadım gittiğine
ne sen baktın ardına ne ben
HEP AYRI YOLLARDA YÜRÜDÜK
sustu bu gece karardı yine ay
kaldı geriye cevapsız sorular
uyandığında onu ilk kim görecek?
bıraktığım düşü kim büyütecek?

bi paket sigarayı ardı ardına içtim
bi şişe şarabı bardağa koymaya bile zahmet göstermeden
diktim kafama
evet ben birileriyle olmaya çalışmış olabilirim
hatta hikayenin bi yerlerinde mutlu olmayı bile denemiş olabilirim
tabi ne kadar başırısız olduğum sürekli aşikardır
ama hani herkes için bi "0" vardır ya
benim içinde olan o kişi
benden başka hiç bi karıya gram değer vermeyen
veremeyen
hatta tarzına çok ters bi şekilde bana nası değer verdiğine bile anlam veremediğim
aramızdaki kilometreleri bile sayamadığım adamı
şimdi uyandığında bi başkası görüyor
ve tek bi gece tek bi sabah değil
her ne kadar "hormonlar işte" kelimelerinin altına sıkıştırsa da
"biriyle birlikteyim" kelimesini kullanabileceği biri var

en son konuşmama kararı aldığımızda
aylarla nefes bile alamadığımı hatırlıyorum
evet benim içinde bi "o" kişisi var
ve ben o kişi için tüm herşeyden vazgeçebildim
sevdim
kendimden her uzaklaştırmaya çalıştığımda o bana daha sıkı sarılmıştı çünkü
ilk defa biri benden korkmamıştı
"sen her ne yaparsan yap ben burada olacağım" demişti
o da çok dengede değildi tabii
birşeyler oldu araya saatler, yollar, okyanuslar girdi
sonra o benden uzaklaştı
ama ben ona daha sıkı sarılabilecek kadar güçlü değildim
sevilmenin ne olduğunun bana tam olarak öğretilmediğini alem biliyor zaten
beceremedim.. bocaladım..
hata(lar) yaptım evet
ama şimdi "başkası.."


hani ölsem bile canım daha çok yanmaz