The individual has always had to struggle to keep from being overwhelmed by the tribe. If you try it, you will be lonely often, and sometimes frightened. But no price is too high to pay for the privilege of owning yourself...

Nietzsche
Kaçak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kaçak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2011 Cuma

kalpsiz

Yollardayım evsiz mutlumusun bensiz
Söyle bana sebepsiz biter mi aşk?

Yollardayım evsiz bin dertliyim sensiz
Söyle bana sebepsiz affeder mi aşk?


Badem&Ozlem Tekin-Kalpsiz


Daha önce söylememişimdir büyük ihtimalle ama arkadaşlarımla kurduğumuz ufak çapta bi müzik grubumuz var. Arada orada burada çıkıyoruz işte.. Ben solistim evet sesim fena sayılmaz :)
Bu akşam şarkıyı söylerken aklıma bişeyler geldi ama şimdi hatırlamıyorum.. Neyse güzel şarkıdır. İlginenler varsa nerelerde çıktığımızı söyleyebilirim dinlemeye gelirsiniz falan.. Gerçi bu tamamen kimliğimi ele vermek olur ama.. Olsun be :)

Sonuç olarak.. Aslında pek bi sonuç yok. Bana ''kalpsizsin'' dedi. İnanın çok farklı bişey söylemedi. Daha önce duymadığım bişey değil yani. Öyle miyim değil miyim bilmiyorum. Sadece normal insanlar bişey hissettiğinde peşine köpek gibi düşüyor ya ben onu yapmıyorum. Düşmüyorum hiç bişeyin peşine kaçıyorum sadece.. Bu çocukluğumdan beri en iyi öğrendiğim şeydi çünkü. Annem kalbi her kırıldığında kaçardı. Yer-şehir-ülke değiştirirdi. Bende nasibimi almışım işte belki de genetik. Ufak bi farkla ben kalbimin kırılmasını beklemiyorum kaçmak için. Hiç bir yerde fazla kalıcı olmamayı seçiyorum sadece. Seçim yapma hakkımı kullanıyorum sadece...

9 Haziran 2010 Çarşamba

far far faraway


söyleyecek fazla bi sözüm yok
üzgünüm herhangi bi açıklamam da yok..
gittim ama gittigim gibi gelmesini de bilirim
bilirsiniz ;)


neyse artk buralarda olacağım..
hala ilgilenen ve takip edenlere
sonsuz teşekkürler.

22 Şubat 2010 Pazartesi

iyi, kötü, çirkin

Herşey güzeldi bi süre.. Heyecanla eve koşarak gidiyodum. Gitmeden markete uğrayıp bişiler alırdım. Mutlaka şarabımız olurdu. Televizyonda abuk sabuk şeyleri izleyip gülerdik... Bu kadar uykuyla nası yaşadığımı merak ederdi. Bazen sabahlara kadar otururduk sonra o uyurdu nasolsa gitmesi gereken yerleri yoktu. Ama benim geçinmek ve yaşamak için çalışmaya ihtiyacım vardı. Sabah o uyurken hazırlanırdım sonra yanağına bi öpücük kondurup sessizce çıkardım evden. Geri döneceğimi bilerek çıkmak ayrı bi huzurdu. Bu sefer kaçmayacaktım.
Ben geldiğimde bazen yeni kalkmış olurdu. Arada bi okula uğrardı. Yemek sipariş ederdik. Benim yemek yapmaya halim olmazdı geldiğimde. Yemek sepeti severdi bizi. Her gece farklı bişi denerdik. O kilo aldığından şikayet ederdi benim kemiklerimi sayarken...
Eleştirmezdi hiç beni diğer herkes gibi herşeyimin kötü olduğuna inanmazdı. Tüm kusurlarımda bi güzellik olduğunu söylerdi. Film izler kritik ederdik. Televizyonun karşısındaki koltukta geçerdi hayatımız. Dışarı çıkmak aklımıza bile gelmezdi çoğunlukla. Bazen o kadar dünyaya kendimizi kapatmış olurduk ki telefonlarımızı duymazdık bile. Arkadaşlar arardı sanırım aradığımız herşey o evde olduğu için umursamazdık çoğu zaman.
Sürekli dokunurdu bana. Sarılmadan uyuyamazdı. Hala ertesi sabah kaçmadığıma inanamadığını söyleyip dururdu. Ama artık burada onunla olduğuma inandığını kaçmayacağımı da bildiğini söylerdi. Kaçmamalıydım da...
Cumartesi sabahı geç uyandık. O günü yataktan çıkmama günü ilan ettik. Bilgisayarda müziğimizi açtık. Bi onun sevdiği şarkıyı dinliyoduk ardından bi tane de benden... Derken telefonum zangırdamaya başladı. Bakmamalıydım kimin aradığına. O defteri kapatmalıydım. Önemsememeliydim. İkimizde gördük kimin aradığını. Rahatsız oldu beceriksizce belli etmemeye çalıştı. 1-2-3... derken cevapsız çağrılar sona ermiyordu. "Aç konuşmalısın yoksa vazgeçmeyecek" dedi. Üzerine bişiler giyip odadan çıktı. Evet o belkide tanıdığım en mükemmel erkekti. Ama ben mükemmel kız değildim. Cevapladım telefonu, sesini duydum, içimde kırılıp yapıştırılmış tüm parçalar yeniden tuzla buz oldu. Uzunca bi süre sustuktan sonra konuştum. Gereğinden uzun sürdü konuşmam. İçeride sigara üstüne sigara söndüren kişiyi çok incittiğimi farkettim. Kapattık sonra... İçeri gittim, ona sarıldım. Gözlerinde soru işaretleri vardı ama hiçbir şey sormadı. O zaten hiç birşeyi sormazdı, sorgulamazdı... Bilirdi kanatlarıma söz geçiremeyeceğini.
Tek birşey söyledim, tek bir cümle...
"Ben gidiyorum, üzgünüm..."


O sırada Yeah yeah yeahs'den runaway çalıyordu... Severim o şarkıyı.

31 Aralık 2009 Perşembe

Ötesi Berisi

bencilim bu aralar
sadece yazıyorum hiç okumuyorum
sadece anlatıyorum hiç dinlemiyorum
herşeyi sadece kendi istediğim zaman istediğim şekilde yapıyorum
onun evinin orasına burasına dağılmış 3-5 parça eşyamı toparlayıp çıkıyorum
kendimden iz bırakmamak için elimden geleni yapma çabaları..
hani hayvanlar pisliğini gizlemek için toprağı eşeler ya
bende hışımla eşeliyorum ortalığı
salondaki masanın altına saç tokam düşmüş
hemen eğilip alıyorum
etrafta ona yazdığım küçük notlar var bi zamanlardan kalma
hepsini çöpe atıyorum
işim bitince sanki orada hiç varolmamışım gibi olacak
ne de olsa yok olmak konusunda doktora sahibiyim
aslında bi nedeni yok..

bu aşk fazla bana..

18 Temmuz 2009 Cumartesi

başlarken

Önce kağıt bulmalıyım. Ardından kalem. Bi şeyler yazmalıyım çünkü... İçimde duramayacak biliyorum, hissediyorum. Susmak çözüm değil, konuşmalıyım. Haykırmalıyım hatta. Artık sorunlarımı çözmeliyim. Anlatacak hikayelerim var. Yollar gittim, denizler aştım ben. Gurbetlik çektim. Ordan buraya sürüklendim. Kilometreleri, günleri saydım... Ben dönmedim ya da sen gelmedin işte olmadı ya bi türlü. Olamayacak dedim, olsun dedin. Bitti gitti işte bitti gitti...
Bilgisayar açık duruyor önümde boş gözlerle ekrana bakıyorum. Ne kadar hızlı yazarsam yazayım o dijital tuşlara dokunarak 1'lerin ve 0'ların karmaşık kodlanmış dünyasında anlatmak istemiyorum hikayelerimi. Daktilonun bi tadı vardı zamanında, aslında hala denenebilir ancak klavyeden çok da haz aldığım söylenemez. Kağıtlar, kalemler gerekli bana. Doldurduğum yüzlerce deftere bi yenisini daha eklemeliyim.
Deniz kenarı olan ama etrafta kimseciklerin olmadığı bi yere atmak istiyorum kendimi. Sıkıldım çeşmeden, hep aynı insanlardan. Okumak, yazmak istiyorum. İçmek, içmek.. Çıplak ayak gezmek etrafta. Tahta zeminde yürürkenki gıcırdama seslerini duymak istiyorum, bişileri yeniden hissedebilmek... Uzaklara yelken açmış herkes geri dönsün istiyorum.
Zamanım çok yok biliyorum. Kalmadı gerçekten varolanın hepsini tükettim. Yedim, bitirdim. Sonra akışına kapıldım hayatın, gittim işte bi yerlere. Hep olanla yetindim, olmayanı umursamadım. Oysa şimdi daha fazlasını istiyorum. Zaten insanlar hep daha fazlasını istemez mi? Kimseden bi farkım yok bende istiyorum işte. Bizi gerçekten ilahi bi güç mü kusurlu yaratmıştı yoksa kendimize kusurlar katan biz insanlarmıydık?!
Evrensel sorgulamalara dönmeyeceğim şimdi. O dairenin etrafında çok döndüm. Her bi sorgunun bi diğerine, en sonunda hiç bi yere çıkmadığı döngüler, işte biz zavallı insanları meşgul etmek için yaratılmış sadece. Antik yunanda yaşayan bi filozof kadar vaktim olsa düşünürdüm. Bi daha bi daha aynı döngülerin orta yerine bırakırdım benliğimi. Belki böylece daha çok var olurdum ya da çok daha çabuk yok olurdum. Kim bilir?
Vantilatör başımın tam üstünde dönüyor. Tavandaki lambanın etrafında dans ediyor sanki. En az kalkmakta olan bi uçak kadar da gürültücü. Önemli değil ama. Yazmamı engelleyemez. Afrikadayım şimdi. Rüzgarları bile sıcak esen muhteşem kıta. Belki de bu kadar muhteşem olduğu için hep sömürülmüştür. Açlık ve sefaletin ardında çok az insan görebilir onun yalın ve gerçek güzelliğini. Çocuklar geçiyor gözümün önünden. Koca kafalı cılız çocuklar... Belgesel fotografçıları gibi onları resmetmeyeceğim. Milyonlarca kez gösterilmiş beslenemeyen insan vücutlarını show malzemesi olarak kullanmayacağım.
Kızıl kumlardan, alabildiğine uzanan gökyüzüne dikiyorum gözlerimi. Huzur arıyorum yine dünyanın bi ucunda...

7 Nisan 2009 Salı

zıkkımın kökü

it was the sweetness of your skin
it was the hope of all we've might just been
that filled me with a hope to wish.. impossible things..

Wish impossible things - The Cure
Uzuuun bi süreç geçti. Aslında çok şey yaşandı. Çok şey öğrenildi ama dönüp bakılınca pek fazla bişey ifade etmiyorlar artık. Zavallı denemeler, yanılmalar, yalnızlıklar, birliktelikler, kaçışlar, kaoslar, gelgitler..
Muhteşem parlak yönüm kadar zifir karanlık olan bi yönüm de vardı. Üzdüm, üzüldüm.. Yok oldum, yok ettim.. Artık duvara toslamak üzere yaşamak istemediğime karar verdim. Spontanelik değil çünkü bu manyak gibi olma durumu. Büyük kurtarıcımı beklemiyorum. Kendimi ancak ben kurtarabilirim biliyorum.
Tanıdıkça uzaklaşmak istemiyorum. Tenim ısındıkça ruhum soğuyor oysa. Taşlaşmış kalbim umursamıyor. Yine kaçıyorum. Bi çantam var zaten odanın bi köşesinde hep açık duruyor. Arada 2 parça eşya atıp içine kaçıyorum. Ustalaştım artık. Haritalar, diller, dinler, hava alanları, metro istasyonları, park bankları..
Sıkıldım, yazasım gelmiyor bu aralar..

4 Mart 2009 Çarşamba

bazen gitmek gerek

gelmeyecekmiş
mahalleden arkadaşlarıyla buluşması gerekiyomuş
ne zamandır görüşmemişlermiş
ama yarın tamamen benimmiş...
bi sor bakalım ben senin benim olmanı istiyomuyum?
göya akşam sende kalıcaktım sonra sabah bu sefer de sen bana kahvaltı hazirlicaktın
sen ağırlicaktın beni
akşamınada rakı balık yapıcaktık, en sevdiğimiz şeydi ya
küçük bi an için heyecanlandım ne giysem acaba diye telaş bile yaptım
sen deri ceketini giycektin biliyodum
onu çok beğendiğimi söylediğimden beri üzerinden çıkarmıyodun

kızıp kızmadığımı sorup duruyosun sürekli
kızmıyorum
gerçekten artık kim ne yaparsa yapsın etkilemiyor beni bunu farkediyorum
ruhsuzum, duygusuzum
her ne dersen de ben oyum işte
yarın gidiyorum
gitmek hep iyi gelir bana
uzaklaşmam gerek bi süre
sen ayrıntılarımı bilmiyosun tabi
sana göre kafa dağıtmaya gidiyorum
oysa ben kafamı bulmaya gidiyorum...


hoşçakal boşlukları doldurmaya çalışan adam.

2 Şubat 2009 Pazartesi

İzmir izmir..

Kısa bi süre içinde olsa yuvaya dönüş yapıyorum
Zamanı gelmişti..
Şehrimin kokusunu özledim
En evim olan yeri özledim
Kordon'u özledim
Çocukluğumu özledim
Belki Alsancak'ta piyasa bile yaparım ;)

Genelde böyle huylarım yoktur ama
Bu aralar annemi de özlediğimi farkettim
Çok fazla derin özlemlerim olmadı oysa benim hiç
Kendimi birine ya da bi yere ait hissetmedim çünkü asla
Yolculuk için yanıma Gogol'dan Hikayeler aldım
Hem de birinci basım, Mayıs '73
Çok değerli, oldukça vintage :)
Eski bası kitaplara bayılırım
Kokusu bile bi başkadır..
Rus yazarlarına karşı da zaafım var zaten
Bu nedenlerden ötürü şu an için MUTLUYUM!
Aslında güzel müzik ve iyi bir kitap yeter bazen tatmin olmak için
Böylelikle karmaşık hayatıma bi süreliğine de olsa ara vericem
-DEVRE ARASI-



Yine kaçıyorum, ben hep kaçıyorum..