The individual has always had to struggle to keep from being overwhelmed by the tribe. If you try it, you will be lonely often, and sometimes frightened. But no price is too high to pay for the privilege of owning yourself...

Nietzsche

18 Temmuz 2009 Cumartesi

başlarken

Önce kağıt bulmalıyım. Ardından kalem. Bi şeyler yazmalıyım çünkü... İçimde duramayacak biliyorum, hissediyorum. Susmak çözüm değil, konuşmalıyım. Haykırmalıyım hatta. Artık sorunlarımı çözmeliyim. Anlatacak hikayelerim var. Yollar gittim, denizler aştım ben. Gurbetlik çektim. Ordan buraya sürüklendim. Kilometreleri, günleri saydım... Ben dönmedim ya da sen gelmedin işte olmadı ya bi türlü. Olamayacak dedim, olsun dedin. Bitti gitti işte bitti gitti...
Bilgisayar açık duruyor önümde boş gözlerle ekrana bakıyorum. Ne kadar hızlı yazarsam yazayım o dijital tuşlara dokunarak 1'lerin ve 0'ların karmaşık kodlanmış dünyasında anlatmak istemiyorum hikayelerimi. Daktilonun bi tadı vardı zamanında, aslında hala denenebilir ancak klavyeden çok da haz aldığım söylenemez. Kağıtlar, kalemler gerekli bana. Doldurduğum yüzlerce deftere bi yenisini daha eklemeliyim.
Deniz kenarı olan ama etrafta kimseciklerin olmadığı bi yere atmak istiyorum kendimi. Sıkıldım çeşmeden, hep aynı insanlardan. Okumak, yazmak istiyorum. İçmek, içmek.. Çıplak ayak gezmek etrafta. Tahta zeminde yürürkenki gıcırdama seslerini duymak istiyorum, bişileri yeniden hissedebilmek... Uzaklara yelken açmış herkes geri dönsün istiyorum.
Zamanım çok yok biliyorum. Kalmadı gerçekten varolanın hepsini tükettim. Yedim, bitirdim. Sonra akışına kapıldım hayatın, gittim işte bi yerlere. Hep olanla yetindim, olmayanı umursamadım. Oysa şimdi daha fazlasını istiyorum. Zaten insanlar hep daha fazlasını istemez mi? Kimseden bi farkım yok bende istiyorum işte. Bizi gerçekten ilahi bi güç mü kusurlu yaratmıştı yoksa kendimize kusurlar katan biz insanlarmıydık?!
Evrensel sorgulamalara dönmeyeceğim şimdi. O dairenin etrafında çok döndüm. Her bi sorgunun bi diğerine, en sonunda hiç bi yere çıkmadığı döngüler, işte biz zavallı insanları meşgul etmek için yaratılmış sadece. Antik yunanda yaşayan bi filozof kadar vaktim olsa düşünürdüm. Bi daha bi daha aynı döngülerin orta yerine bırakırdım benliğimi. Belki böylece daha çok var olurdum ya da çok daha çabuk yok olurdum. Kim bilir?
Vantilatör başımın tam üstünde dönüyor. Tavandaki lambanın etrafında dans ediyor sanki. En az kalkmakta olan bi uçak kadar da gürültücü. Önemli değil ama. Yazmamı engelleyemez. Afrikadayım şimdi. Rüzgarları bile sıcak esen muhteşem kıta. Belki de bu kadar muhteşem olduğu için hep sömürülmüştür. Açlık ve sefaletin ardında çok az insan görebilir onun yalın ve gerçek güzelliğini. Çocuklar geçiyor gözümün önünden. Koca kafalı cılız çocuklar... Belgesel fotografçıları gibi onları resmetmeyeceğim. Milyonlarca kez gösterilmiş beslenemeyen insan vücutlarını show malzemesi olarak kullanmayacağım.
Kızıl kumlardan, alabildiğine uzanan gökyüzüne dikiyorum gözlerimi. Huzur arıyorum yine dünyanın bi ucunda...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder