"Evet" dedi Boris yüzünü buruşturarak
"Neden yüzünü buruşturuyorsun?"
"Çünkü beni rahatsız ediyorsun."
"Neden? Beni sevdiğin doğru değil mi?"
"Doğru."
"Neden bunu hiç kendiliğinden söylemezsin? Daima benim sormam icabeder."
"İçimden gelmiyor. Böyle dalgaların hiç söylenmemesi icap ettiğine inanıyorum."
"Seni sevdiğimi söylediğim zaman hoşuna gitmiyor mu?"
"Hayır sen söyleyebilirsin ama bana seni sevip sevmediğimi sormamalısın."
"Sevgilim nadiren bişeyler soruyorum sana. Çok zaman sana bakmam ve seni sevdiğimi düşünmem kafi geliyor. Ama bazı anlar oluyor ki, senin de beni sevdiğini hissetmek istiyorum."
"Anlıyorum" dedi Boris ciddiyetle,"Ama içimden gelmesini beklemelisin. Eğer kendiliğinden gelmezse hiçbir kıymeti kalmaz!"
"Ama küçük nankör, sorulmadığı zaman içinden hiç gelmediğini sen söylemedin miydi?" Boris gülmeye koyuldu.
"Doğru" dedi. "Beni saçma sapan konuşturuyosun. Ama biliyorsun ki insan birine karşı iyi hisler besleyebilir, ama canı onlardan bahsetmek istemeyebilir."
Lola cevap vermedi. Durdular, alkışladılar ve müzik yeniden başladı...
İnsanlar elbet ölümsüz değillerdir. Öyleyse, toplumun lüzumsuz baskılarına niçin boyun eğerler? Sevmekten ölmeğe kadar fikir ve ifadelerin esiri olmaya ne lüzum var?
Uyanış - Jean Paul Sartre
1964 Nobel Edebiyat Ödülü
O yee bebeğim dipten ve derinden sarstın beni:)
YanıtlaSilyaşasın varoluşçuların alayı! :)
YanıtlaSilben albert camus sandım ilk başlarını okurken ama sartre da candır ya :)
varolalım.. ruhumuzu, bedenimizi, kimliğimizi, benliğimizi var edelim.. düşünelim, yazalım, biyerlere birilerine sürekli çomak sokalım durmayalım :) anarşist ruhum devrim mi yapacak ne?!?
YanıtlaSildevrim...
YanıtlaSilkulağa hoş geliyor hanımefendi.
o zmn Lia'dan bi oh yeah! gazı geliyo cem için ;)
YanıtlaSil