Aylar geçiyor, bazen yıllar... Hele bazı günler dayanılmaz oluyor. Ne sabah kalkmak istiyorsun, ne de evden çıkmak. Karanlık bir odadaki bir küpün içine girmek tüm klostrofobik dengesizliklerini açığa çıkartıyor biliyorsun. Keşke deprem falan olsa da bugün işe gitmesem dediğimi bilirim, zavallı gibi, psikopat gibi, çaresizce...
Saatleri sayıyorsun, günleri, haftaları... Yılbaşı gelsin süper olacak diyorsun, biliyorum olmuyor. Yaz gelsin diyorsun, alana kadar burnundan getirilen bir haftalık tatil de "yaaaağğğ Lia Hanaaağğğmm bişey sorcaaaağğğm"diye arayan mal gerzeklerden dolayı rezil ediliyor. Çünkü senden başka kimse birini rahatsız etmeden önce 50 saat kendi kendine sorun çözmeye çalışmıyor.
Bir şekilde de her sorunu çözdüğün için her sorun senden soruluyor, hep. Duruşmaysa sen, gümrük sen, dilekçe sen, ihtar sen, itiraz sen, mektup sen, her iş üzerine kalan sürekli sen, sen, sen.
Hep iş düşünüyorsun, hep iş yapıyorsun. Devlet kurumlarına bağlı lanet bir işin olduğu için de sürekli sürelerdesin. Süreler kovalıyor seni. Ya bilmemneyin bilmemnesi süresini kaçırdıysam diye gece uykularından panikle uyanıyorsun. En ufak bi rakam hatası ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. 50 milyon şeye dikkat edip, katrilyonuncu işinde uffacık bir hata yapsan odalara çekilip, "neden böyle oldu?" sorularına maruz bırakılıyorsun.
Hayat berbat, ülke felaket, gündem rezalet derken yorulduk be... dayanamıyoruz artık. Hiç sonu gelmeyecek mi bunların?
+1
YanıtlaSil