"Seninle olamam çünkü senin yolun yol değil" dedi
Onu gitmek istemeyeceği yollara sürüklermişim..
Saçlarımı okşadı sonra birbirine geçmiş saçlarımı..
Çook uzaklara daldım sanki umursamıyormuş gibi
Tırnaklarımı göremeyeceği şekilde vücudumun bi yerlerine geçirdim
Canımın yanması gerekiyordu hissedemedim.
Değişebilirim demek istedim değişmek istedim..
Artık çok geçti..
The individual has always had to struggle to keep from being overwhelmed by the tribe. If you try it, you will be lonely often, and sometimes frightened. But no price is too high to pay for the privilege of owning yourself...
Nietzsche
29 Ekim 2010 Cuma
27 Ekim 2010 Çarşamba
Rest
Hep çok konuşurum hatta bununla övünürüm bile kendimden ödün vermeyeceğim ya değişmem, değiştiririm..
Bu sefer de salak gibi egomun esiri oldum
Ben bunu da becericem, onu da halledicem derken..
Aslında poker oynadım..
Elimdeki topu topu 2 karta güvendim
Hesap edemedim yerden gelecekleri
Ağır blöf yaptım hatta düpedüz yalan söyledim
Karakterini çözdüm sandım
Karakterine oynayayım dedim
Şu zamana kadar hep işe yaradı ya
Beyinlerini keşfet-fethet-sahip ol...
Sonuç,
Kartlar elimde patladı,
Ve ben tabiki fütursuzca herşeyine diye oynamıştım
Çünkü ya hepti ya da hiçti bende
Rahat mı battı hayır
Ait olmayı bu kadar reddeden ben ait olmak istedim işte
İstedim başaramadım
Olmaz asla derken olsa mı acabalar
Bir anda olsun olsunlara dönüştü
Gerizekalı duygusuz bir embesil olduğum içinde
Düz yolu kullanamadım
İlla oyun oynayacağım ya
Oynadım al işte kaybettim
Şimdi yalan içinde boğuluyorum
Battıkça daha fazla yalan söylüyorum
Daha da batayım
Tabi canım dibini görmeden gitmek olmaz
Ruh Hali = Elinden oyuncağı alınan 5 yaşındaki çocuk
Bu sefer de salak gibi egomun esiri oldum
Ben bunu da becericem, onu da halledicem derken..
Aslında poker oynadım..
Elimdeki topu topu 2 karta güvendim
Hesap edemedim yerden gelecekleri
Ağır blöf yaptım hatta düpedüz yalan söyledim
Karakterini çözdüm sandım
Karakterine oynayayım dedim
Şu zamana kadar hep işe yaradı ya
Beyinlerini keşfet-fethet-sahip ol...
Sonuç,
Kartlar elimde patladı,
Ve ben tabiki fütursuzca herşeyine diye oynamıştım
Çünkü ya hepti ya da hiçti bende
Rahat mı battı hayır
Ait olmayı bu kadar reddeden ben ait olmak istedim işte
İstedim başaramadım
Olmaz asla derken olsa mı acabalar
Bir anda olsun olsunlara dönüştü
Gerizekalı duygusuz bir embesil olduğum içinde
Düz yolu kullanamadım
İlla oyun oynayacağım ya
Oynadım al işte kaybettim
Şimdi yalan içinde boğuluyorum
Battıkça daha fazla yalan söylüyorum
Daha da batayım
Tabi canım dibini görmeden gitmek olmaz
Ruh Hali = Elinden oyuncağı alınan 5 yaşındaki çocuk
23 Ekim 2010 Cumartesi
izlenesi filmler-2
Eğer hala izlemediyseniz mutlaka mahallenizin dvdcisi Murat'a koşun.. İçeri girdiğinizde o size şöyle diyecek:
- Abi hoşgeldin, çok iyi filmler geldi, herkes şuna çok korkunç diyo
Sizin cevabınız muhtemelen "yeni neler var" tarzında olacaktır.
Oysa biraz geçmişe gitmeniz gerekiyor ruhunuzda anarşiyi hissetmek istiyorsanız eğer.. Bastırılmış, uyutulmuş toplumların sonunun halkın isyanı olacağını şu eğitim sisteminde 8. sınıfa giden çocuk bile bilirken bazı kendilerini sütten çıkmış AK kaşık zannedenler hala teğet açılımlara girişsinler, örtülerin ardına saklansınlar.
Bırakın siz onları şimdi patlamış mısırınızı hazırlayın. Muhteşem bir film izleyeceksiniz... Sonu ne mi olacak siz merak etmeyin bu tarih giyotinle idam edilen Marie Antoinetteler, cesedi bile bulunamayan Hitlerler, binlerce devrim gördü...
Hadi size bir ipucu yüksekten aşağı çabuk düşülür, Tiranların sonu genelde ölümdür. Hemde çoğu kere yıllarla başını ezdikleri halk tarafından.. İki kere ikinin dört ettiği bu inanılmaz basit denklemde tek bir değişken vardır ve işte tarihi yaratan da bu değişkendir.
değişken = güce sahip olmanın dayanılmaz çekiciliği
- Abi hoşgeldin, çok iyi filmler geldi, herkes şuna çok korkunç diyo
Sizin cevabınız muhtemelen "yeni neler var" tarzında olacaktır.
Oysa biraz geçmişe gitmeniz gerekiyor ruhunuzda anarşiyi hissetmek istiyorsanız eğer.. Bastırılmış, uyutulmuş toplumların sonunun halkın isyanı olacağını şu eğitim sisteminde 8. sınıfa giden çocuk bile bilirken bazı kendilerini sütten çıkmış AK kaşık zannedenler hala teğet açılımlara girişsinler, örtülerin ardına saklansınlar.
Bırakın siz onları şimdi patlamış mısırınızı hazırlayın. Muhteşem bir film izleyeceksiniz... Sonu ne mi olacak siz merak etmeyin bu tarih giyotinle idam edilen Marie Antoinetteler, cesedi bile bulunamayan Hitlerler, binlerce devrim gördü...
Hadi size bir ipucu yüksekten aşağı çabuk düşülür, Tiranların sonu genelde ölümdür. Hemde çoğu kere yıllarla başını ezdikleri halk tarafından.. İki kere ikinin dört ettiği bu inanılmaz basit denklemde tek bir değişken vardır ve işte tarihi yaratan da bu değişkendir.
değişken = güce sahip olmanın dayanılmaz çekiciliği
12 Ekim 2010 Salı
Şehvet, Gurur, Öfke, Açgözlülük, Kıskançlık..
Gece lenslerini çıkardığında bambaşka biri olurdu
Körlük bir insanı ne kadar da değiştirebilirmiş meğer..
Görme duyusunu nedense pek hafife almışım
Oysa görmek ona ne kadar güç katsa da
Ben görmediği anlardaki acizliğini sevmiştim
Yatağımda ikimize yarattığı bambaşka dünyayı..
Sabah olup günün ışıkları gitme vaktinin geldiğini haber verdiğinde herşey değişirdi ama
Ardı ardına çalan alarmlar
Blackberrylere düşmüş olan emaillar
Gerçek dünya acımasızca belirirdi o takım elbisesini giyerken
Gerçek dünyada biz diye birşey yoktu
Gerçek dünyada bize ait birşey de yoktu
Milyonlarca kere birbirimizin yanından geçip birbirimize selam verme hakkımız dahi yoktu
Gündüz "ne uğraşcam senle"ler vardı
Gece "ne kadar güzelsin"ler
Bir insanı istisnasız her gün gırtlaklamak isteyip gecesinde uykusunda izlemek vardı
İçimdeki her cümleyi boğazıma düğümlemek vardı
Sabahlara kadar konuşup hiç birşey söyleyememek vardı
Aslında söylemek istediğim çok basit bi cümle olsa da..
Ama görmemeyi seçmiyorum
Karanlıklara bodozlama atlamayı
Hergün savaş veriyorum
Gecesi gündüzü belli olmayan ikilemlerde kaybolmamak için
Sevdiğim şarkılarla cd yaptığı gün
"Bitsin" diyorum
İyiliğine alışmayayım diye..
Çünkü ancak kötü olduğu anlarda sevgimi saklayabiliyorum..
Körlük bir insanı ne kadar da değiştirebilirmiş meğer..
Görme duyusunu nedense pek hafife almışım
Oysa görmek ona ne kadar güç katsa da
Ben görmediği anlardaki acizliğini sevmiştim
Yatağımda ikimize yarattığı bambaşka dünyayı..
Sabah olup günün ışıkları gitme vaktinin geldiğini haber verdiğinde herşey değişirdi ama
Ardı ardına çalan alarmlar
Blackberrylere düşmüş olan emaillar
Gerçek dünya acımasızca belirirdi o takım elbisesini giyerken
Gerçek dünyada biz diye birşey yoktu
Gerçek dünyada bize ait birşey de yoktu
Milyonlarca kere birbirimizin yanından geçip birbirimize selam verme hakkımız dahi yoktu
Gündüz "ne uğraşcam senle"ler vardı
Gece "ne kadar güzelsin"ler
Bir insanı istisnasız her gün gırtlaklamak isteyip gecesinde uykusunda izlemek vardı
İçimdeki her cümleyi boğazıma düğümlemek vardı
Sabahlara kadar konuşup hiç birşey söyleyememek vardı
Aslında söylemek istediğim çok basit bi cümle olsa da..
Ama görmemeyi seçmiyorum
Karanlıklara bodozlama atlamayı
Hergün savaş veriyorum
Gecesi gündüzü belli olmayan ikilemlerde kaybolmamak için
Sevdiğim şarkılarla cd yaptığı gün
"Bitsin" diyorum
İyiliğine alışmayayım diye..
Çünkü ancak kötü olduğu anlarda sevgimi saklayabiliyorum..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)