The individual has always had to struggle to keep from being overwhelmed by the tribe. If you try it, you will be lonely often, and sometimes frightened. But no price is too high to pay for the privilege of owning yourself...
Nietzsche
27 Aralık 2011 Salı
yavaş, ağır ama sakin
8 Aralık 2011 Perşembe
Özgür İnternet
27 Ekim 2011 Perşembe
Hayaletler
Kendimizin karışık dönemlerinde ortaya çıkarlar
Bi süre hayatımızda var olurlar evet ama kısa sürede yok olmaya yüz tutarlar
Çünkü o sırada bizim hayatımızda onlara yer açacak zaman yoktur...
En son geçen seneydi. Acı ve karmaşa içinde sürünen zavallı ruhumu adamın birinin 2 gramlık ilgisine harcamayı göze almıştım. Ben zaten kimseyi sevemem derken, arabanın kapısını bana açan bu adamın iyiliği karşısında başım dönmüştü... Böyle bişey benim başıma kolay kolay gelmez derdim... O kadar çabuk soğuyan bedenimin bir anda bu karşı bedene olan ihtiyacını görmezden gelmeye çalıştım. Başaramadım...
Bağlanmak istedim. Ne bileyim işte benim olsun istedim. En basit insani içgüdümdü belki de... Ama o benim yalnızca kendi bildiğini okuyan kişiliğime daha fazla dayanamadı. Onun olmamı istemedi...
Hata bendeydi belki de, küstah egomu kıramadım bir türlü. Onun üstünlüğünü kabul edemedim işte... Ben boyun eğmem, özgürüm, bağlanmam ya... Bu da ne zaman moda oldu anlamıyorum. Sevmek değil sevmemek sikip atmak yeni trend (!) Aferim hepimiz yalnız öleceğiz. Gerçekten de bu neslin 50 sene sonra karşıdan karşıya geçerken birbirlerinin elini tutan yaşlılara dönüşeceklerine inancım sıfır (böyle bi karamsarım evet).
Ben "bu akşam gelicek misin?" sorularının peşindeyken hala, zatıhal burnumun dibinde başkasıyla birlikte olmaya başladı. Ben seçimini sorgulamadım, o da açıklama yapma gereğini duymadı zaten. Aslında içine kadar giren insanın sana ne kadar uzak olduğunun en açık ve net kanıtıydı işte. İnsanları kendime yaklaştırmadığın zaman onların bana yabancı kalmasına çanak tutuyormuşum resmen.
Çok sinirlendim evet. Klasik "neden o" sorgulamalarından sıyrıldığımda aslında sinirimin sadece oyuncağımın elimden alınmasından ibaret olduğunu farkettim. Kaprisliyimdir de... Ama sinirlendirildiğim daha doğrusu elimdeki oyuncağın elinden alındığını hissettiğim anda hayatınız boyunca karşılaşmak istemediğiniz bir düşmana dönüşüveririm. Sinsi, hesapçı, arkadan vuran, bildiğin götün teki olurum işte.... Ne mi yaptım kapıları çarpıp, küfredip, odama kapanıp müzik dinleyen ergen triplerine girmeyerek Brezilya dizilerinden beter komplolar kuran hayatı onlara zehir zindan etmek için dört bir koldan saldıran bir canavarın ta kendisi oldum. Elime geçen her silahı atom bombasına dönüştürdüm. Yıkımlarım büyük oldu evet. Ayrıldıklarında mutlu oldum ama zafer kazanmadığımın farkındaydım. Geçenlerde alakasız tesadüfler sonucunda aynı ortamda karşılaştığımızda konuştuk beyfendiyle... Tabii artık o sinirden, düşmanlıktan eser kalmamıştı. Çok uzun zaman geçmişti ve içim onu çoktan öğütmüştü. Hatta eminim ki o dönemde böyle saçma Kazanova hamlelerine girişmeseydi hiç bir zaman da umrumda olmayacaktı...
Sonuç merak edersiniz şimdi... Hikayedeki kötü kalpli cadı (bendeniz) ve Kazanova Sülüman (harem mi kurucan zannettin lan şerefsiz benzetmesi) yalnızız ve belki de sırf bu tarzda insanlar olduğumuz için de yalnızlığa mahkumuz ama bizim tüm bu iç hesaplaşmalarımızla dolu oyunlarımızın arasında kaynayan giden hatun evlenmek üzereymiş.....
Gökten 3 elma düşmüş, biri benim kafamdan sekmiş, öteki onun götüne girmiş, üçüncü de yanmış, bitmiş, kül olmuş... Elma demişken r.i.p. Steevie :(
17 Ekim 2011 Pazartesi
kış güneşi ve klasik pazartesi depresyonları
Soğuk, kara, iğrenç, kaygan, kasvetli kış günleri
Yaz doğumlu ve İzmirli olmamdan kaynaklı olarak kış mevsimi ile aramdaki nefret ilişkisini tahmin etmeniz pek zor olmasa gerek...
Bir gecede yapılan mevsim değişikliği sonucunda
(Doğa ana menapozda sanırsam bir terliyor, bir üşüyor)
Yatak döşek hasta oldum
Ama tabi daha senenin başından "hasta olmayın, oldurmayın" emrini veren patron dolayısıyla ofisteyim.
Sürüne sürüne çalışırım malum iş lazım, para lazım şu hayatta
Sigaraya zam, alkole zam....
Ne yazıkki bu iki kalem benim ekmekten daha çok tükettiğim şeyler.
Annemden gelen "nerede üşüttün?" şeklindeki yüz puanlık uzman sorusuna
"Bilmiyorum" diye cevap verdim ama aslında biliyorum
Yani sanırım, emin değilim ama büyük ihtimalle
Cuma akşamı strip poker oynarken üşütmüş olmalıyım çünkü cumartesi kalktığımda,
Ciğerlerim yerinde yoktu solunum yollarım ulaşıma kapalıydı....
En kötüsü de gırtlağımdan geçmeyen şeyler
Yemek, sigara, su...
Tek isteğim yatıp uyumak ama full konsantrasyonla çalışmak gerek
Çok çalışmak gerek
Çalış lan köle (kırbaç efekti)
Aslında tüm bunlardan çıkarmam gereken ders
Artık çılgın hayatımı bünyem kaldırmıyor
Tek beden ve bir ruhla
Beş farklı hayat yaşattığım bünyem isyan ediyor....
Ona da acıyorum ama iş dışında bir bok yapmayan o insanlara dönüşmeyi de
Kendime yediremiyorum....
Ben bu dik kafamla daha çok hastalanırım biliyorum.
Zaten başıma ne geliyosa 90 derecelik dik açıdan beter kafamdan geliyor...
Hep derdim ben 50 yaşında bile çok kuuul ve deli olucam diye
Bok olurmuşum.
25imde pes ettim ey ahali...
Haydi şimdi hepimiz bizi mutsuz eden işlerimizde ay sonunu getirmek için çalışmaya devam edelim...
19 Eylül 2011 Pazartesi
Karma çok kaşarsın bebeğim :)
Evet cidden tam sevgili günlük tadında bir yazı geliyor, Lia'nın ergenliğine döneceğiz az sonra "please fasten your seatbelts and treytable'larınızı da kaldırıverin işte." Ben hostes olsam kesin hepiniz ölürdünüz herhalde ama merak etmeyin olmadım, zaten sanırım boyum da yetmiyor :) tehlike geçti......
Yine kendimi bilmez bi şekilde, kalabalık arkadaş grubuyla birlikte asmalıda bi mekanda kendimi dağıtıyorum. İnanılmaz birşey ama hayatımda tüm şımarıklıklarımı çeken, benim kadar manyak ve bencil bi insana gıkını çıkarmadan katlanan çok peygamber vari insanlar var. İyiki de varlar... Ama tabi bu durum her zaman böyle değildi. Örneğin erkenlik yıllarımda (let the game begin :)) çok yalnızdım ben. Bi kere zaten dış görünüş açısından buna resmen zorlamış olabilirim insanları. Sürekli simsiyah kıyafetler, kabarık dalgalı saçlarımı kendim kesmeler, aynı makasla vücudumun değişik yerlerinde iz bırakmalar, küfür, umursamazlık, dağınıklık, dış dünyadan tam anlamıyla kopuk bi okul hayatı... Arkadaşlarımın çoğu okul dışından insanlardı kafam neyi isterse, canım ne çekerse onun peşine giderdim. Hiç tanımadığım insanların evinde yatıp kalkmaya 13 yaşımda falan başlamış olduğumu düşünüyorum. 15 yaşımda uyuşturucu bağımlısı/baterist sevgilim vardı. Çok rohçuydum ya kot pantolonuma zincir bile takardım (hell yeahhh!!)
Okulumuzun popüler her daim buram buram parfüm kokan, saçları her allahın günü düzgün, bol makyajlı, etekleri kısacık kızlarının benden korkmakta haklı olduklarını düşünüyorum. Popüler oğlanlarda dalga geçerlerdi benimle.. Vücudumdan tutun, kıyafetlerime, saçımdan, kendimi bi türlü açıklamaya kasmadığım için ağzımdan çıkan her cümleyle alay ederlerdi. Spor salonunun arka tarafında öpüştüğüm her herif okul servislerinde millete benimle yattıklarını ilan ederlerdi. Oysaki küçük kemikli vücuduma aykırıcasına hareket etmiş ve çok erken yaşta kocaman olmuş göğüslerimden ve yine orantısız büyük olduğunu düşündüğüm kalçamdan dolayı vücudumdan nefret ettiğim yıllardan söz ediyoruz... Bi erkeğin karşısında soyunabilme cesaretini reşit olduktan çok sonra gösterebildim ve o zaman zayıf ama kıvrımlı olmanın çok güzel bişey olduğunu kavradım. Artık vücuduma tapacak kadar özgüven sahibiyim. Gariptir ki bu kadar acımasız bi ergenlikten sonra hala inanılmaz bi özgüven sahibiyim. Bi yerlere girdiğimde benden nefret edeceğiniz kadar aşırı hareketlerimle ilgi çekmeyi umursamayacak kadar.....
O dalga geçen erkeklerin en kötüsünü hatırladım geçen gece. Daha doğrusu sıra beklerken arkamızda salak saçma konuşan sarhoş bi herife dönüp bakınca onunla burun buruna geldim. İnanılmaz ama hiç değişmemişti. Hala aynı 'hırbo', hala aynı 'öküzdü'... Normalde insanlar eski bi okul arkadaşıyla yıllar sonra karşılaşınca hafif de olsa bi gülümsemeyle selam verir ya... Ben o benden korkan popüler kızlara öyle yapabiliyorum mesela. Geçmişle uzun zaman önce hesaplaştım çünkü... Aptal amerikan filmlerinde dedikleri gibi "lise sizin hayatınızın geri kalanını belirleyen yer değil, sizsiniz..." Şimdi hepsinden kariyer, hayat, eğitim, insan ilişkileri... vs. olarak çok çok daha iyi noktada olduğum içindir belki. Onları hayatla bocalarken görünce ben onlara acıyorum şimdi. Roller değişti evet. Bunu bilerek ve isteyerek yapmıyorum ama çoğu zaman onlardan daha üstün olmak beni sonsuz mutluluğa ulaştırıyor.
Bu hödük genç arkadaşa gelince, bizim kalabalık grubumuza sokulma çabalarına girmeye başladı mekandayken. Birbirimizin suratına bakmadığımız için anlam veremedim bu anlamsız çabasına. Ama bi kaç dakika içinde bizim gruptaki kızlardan birine yanaşınca herşey netleşti gözümde. Belki o bi zamanlar terör estiren herif olmasaydı ben onları ayarlayabilirdim bile... Eminim o anda eski yaptıklarını yapmamış olmayı diliyordur. Ya da belki de aklından geçen tek şey "şu ezik Lia bu olamaz" gibi bir düşüncedir. Sonuç olarak ben kazandım. Arkadaşım benim iki lafımla onu rezil edercesine kendinden uzaklaştırdı. Hatta çocuk mekanı terketmek zorunda kaldı. Ve o an çok önemli bişey farkettim. Ben çok değişmiştim, büyümüştüm hatta, ama o hala aynı zavallıydı. Artık lise bitmişti ve gerçek dünya onların alaylarından ve eleştirilerinden çok farklı şekilde işliyordu. Çünkü gerçek dünyada yalnız başarabilenler kazanıyordu...
Bu yüzden belki de teşekkür etmeliyim beni yalnız bıraktıkları yıllara. Çok iyi bir gözlemci yaptı bu beni. Benimle alay etmek için yaptıkları her saldırı beni çok daha güçlendirdi ve ben artık yalnız değilim. Hem de sırf yalnız kalmamak adına çevreme soktuğum insanlarla değil gerçekten dostluklarına paha biçemeyeceğim insanlarla birlikteyim.
Eğer bu yazıyı okuyan 18 yaş altı birileri varsa, özellikle onlara şunu söylemek isterim... Hepsi geçecek ve hayat çok daha güzel olacak yeter ki kendinizden ödün vermeyin...
6 Ağustos 2011 Cumartesi
Öylesine
27 Temmuz 2011 Çarşamba
Bittim
13 Temmuz 2011 Çarşamba
günaydın canım bugün çok gıcıııııım :S
* Sabahlara kadar çalışmayı sevmiyorum. Ev hanımı olmak istiyorum.. Ev kızı :S
* Sivas Katliamı ile ilgili bi bok bilmezken iletilerine, yazılarına Srebrenitsa Katliamı ile ilgili bişiler yazan ikiyüzlü insanlara illet oluyorum.
* İnsanların sürekli başkalarının hayatlarına burunlarını sokmalarına anlam veremiyorum işiniz yok mu sizin??
* Bişiler yazarken sürekli typo yapan dikkatsizliğime anlam veremiyorum :(
* Ivana Sert'de aldatılmış... eeee?!
* Cümlelerinin sonun 'for your information' kısaltması olan 'fyi' (efvayay)'ı ekleyen insanların oracıkta gırtlaklarını deşmek istiyorum.
* Sevgilisini aldatan ve bunu çok normal bişimiş gibi gösteren insanları dipsiz kuyulara atmak istiyorum.
* Konsere-festivale müzik dinlemeye diiil piyasa yapmaya gelen insanlara çok acıyorum.
* Olmasını çok istediğim şeyler var, olmayınca deliriyorum... Yaz başıma vurdu sanırsam..
* En sevdiğim zamanında 10TL'ye almış olduğum gözlüğümü kırdım... yas tutuyorum..
* Adele-rolling in the deep şarkısına kaaaavır yapalım diyorum çocuklar olmaz diyoo nerde benim hattorihanzom :)
* Sevdiğim adam ülke dışına gitmesin, heeep benim yanımda kalsın dicek kadar 15 yaşındaki ergen hallerimi tokatlamak istiyorum.
* Haftalar önceki gribimden kalma iğrenç balgamlı öksürük sen ne ayaksın yaaauuuu??
* Bi zamanlar kraldan çok kralcı iken, krallarını ilk fırsatta satan insanları ıssız adaya atalım orada birbirlerini yesinler :)
* Eski iş yerimde bu ofis şöyle-bu ofis böyle diye vikvik eden herkesin 4-5 aylık bi sürede çil yavrusu gibi dağılmalarının anlamını çözemiyorum.
* Sürekli birileri arkamdan konuşuyo.. Beni bu kadar önemsedikleri için pampişlerimi öpüyorum.
* Çirkin kızlar, güzel kızları kıskanmak için harcadığınız enerjiyi gidin spor salonlarında harcayın..
* Anne, türkiyeye geldin diye her akşam telefonda konuşmak zorunda diiiiliz...!
* İçimden çataaaa diye kafasını kırmak istediiim ama suratına "tabiii haklısınız" demek zorunda olduuuum tüm üstlerime kafam girsin.
* Seni harbi çok seviyorum ama bunu söyleyemeyen ağzımın da taaaaa.....
24 Haziran 2011 Cuma
kırmızı çizgi
Aslında çok bişi yok.. Geçtim çizgileri, aşmaya çalıştım önüme konan engelleri teeek tek.
Sonuç : Eee geçtinde noooldu?
Bi zaman geldi çizgileri geçmeye öyle korkar oldum ki, tıpkı diğerleri gibi bende saklandım. Kurallara uydum. Böylesi daha iyi olur dedim. Artık hayata farklı bakmak istemiyordum. Aynı olmayı istedim. Onu bile beceremedim. Ne lanet bi kişilik bulduysam bit pazarından uymuyor kimseye, alışamıyorum diğerlerine.
Gecenin bi yarısı kaçıyorum evinden, yatağından... Babanemden kalma elmas yüzüğü bile unutuyorum başucunda. Ertesi gün kaçışıma bahane bulmam gerekiyor yüzüğümü geri istemek için telefon açtığımda... Oysa gerçek çok basit... Huzursuzum. Huzursuzluk bi hastalık gibi kemiriyor varlığımı. Resmen kaşınmaya başlıyorum. Sanki küçücük bi kutuya kapatılmışım da nefes alamıyormuşum gibi çıldırıyorum.
Sarılmaya çalışıyorsun, karanlıkta el yordamıyla elimi arıyorsun. Tenin tenime değiyor. Bir bütün olmamız gerekirken bana orada gulyabaniler saldırıyor. Bu saçma sapan halime gülmeye başlıyorum. Sinirlerim bozuluyor resmen. Yine gerçeklerden kaçıyorum. Ağzımdan saçma sapan alakasız bi cümle dökülüyor, "burası çok sıcak gidip salonda yatıyım mi?" Cevap basit "Saçmalamaa..." Bazı şeyleri beynim algılamıyor, çözmeye çalışıyorum, düşünüyorum...
Acaip bi pozisyonda, hararetli bi şekilde sevişirken bile belimi iki büklüm ettirme pahasına beni öpmeye çalışmandaki amaç nedir? Neden bütün gece yanında uyumam gerekiyor? Neden birlikte uyumak zorundayız? Ayrı yatamazmıyız? Hatta hayvanlaşıyorum "işimiz bitti ben artık gitsem yaa...."
27 Mayıs 2011 Cuma
DND
Gözüme vuran güneş ışığı, leş izmarit kokusu içerisinde, kanalizasyon çukurundan beter kokan ağzımın irite edici hissiyle gözlerimi açmaya çalıştım. Yarı uyuyan yarı uyanık bedenime kirpiklerimi birbirinden ayrılamayacak hale getirmiş olan akşamdan kalma maskara kalıntıları yardımcı olmadı. Daha fazla uykuya ihtiyacım vardı. Güneş rahatsız ediciydi ve akşamki eğlencenin ertesi güne bıraktığı muhteşem hediyesi olan baş ağrısıyla henüz baş etmeye hazır değildim. Etrafta su bardağı arandım. Genelde yatmadan önce baş ucuma mutlaka dolu bir bardak bırakırdım. H2O delisi olarak nitelendirilmeme sebep olacak kadar fazla su tüketme potansiyelim vardı ve bir kaç dakika içerisinde gırtlağımdan aşağı damacanayı boşaltmazsam kriz geçirebilirdim. Beynim sus artık!
Henüz gün ve saat algısına kavuşabileceğim noktaya ulaşamamıştım. Neyse ki gözlerimi bile açmayarak mutfağın yolunu bulma süper gücüne sahiptim. Kafamda akşam dinlediğim şarkıların hepsi en yüksek desibelde çalmaya devam ediyordu. Yatağa geri döndüm. O arada birşey ayak tabanımı kesti sanki acıyor. Umrumda değil. Zemine çıplak ayak basmanın verdiği hissi seviyorum. Deniz kenarında yürümek gibi... Ayaklarım bu hobim nedeniyle bolca yaraya maruz kalmışlardır. Zaten o kadar güzel veya estetik ayaklara da sahip olmadığım için bu da umrumda değildi. Günün henüz umursamaların başlaması gereken saatlerine ulaşmadık. En azından ben kendi umursama saatlerime ulaşmadım.
Evden hızlı adımlarla kendini dışarı atmaya çalışan birileri içerde gürültü yapıyordu. Bense kendimi yatakta sağdan sola döndürebilecek kuvvete dahi sahip değildim. Kocaman yatağın hep aynı tarafında yatardım. Diğer tarafı hep boş olsada bi köşesine kıvrılırdım. Hep aynı köşe, hep aynı pozisyon... Bilmem belki de takıntılıyımdır...
18 Mayıs 2011 Çarşamba
why
9 Mayıs 2011 Pazartesi
u could be the 1
We bring it in but we go no further
We're separate
Two ghosts in one mirror, no nearer
Later on if it turns to chaos, hurricane comin all around us
See the crack, pull it back from the window,
you stay low, say when
5 Mayıs 2011 Perşembe
in a manner of speaking
21 Nisan 2011 Perşembe
musicians are my kryptonite
25 Mart 2011 Cuma
kalpsiz
Söyle bana sebepsiz biter mi aşk?
Söyle bana sebepsiz affeder mi aşk?
8 Mart 2011 Salı
volver
Gimme a ticket for an aeroplane,
Ain't got time to take a fast train..
Lonely days are gone, I'm a-goin' home,
'Cause my baby just a-wrote me a letter.
I don't care how much money I gotta spend,
Got to get back to my baby again
Lonely days are gone, I'm a-goin' home,
'Cause my baby just a-wrote me a letter.
Well, she wrote me a letter
Said she couldn't live without me no mo'
Listen mister can't you see I got to get back
To my baby once a-mo'--anyway...
Box Tops - the letter
Seni özlüyorum al tamam teslim oluyorum
SENİ SEVİYORUM..
İstediğin bu değilmiydi.. Yeterince acı çektiğime inandığım için sadece ilişkilerden kaçıyorum. Hepsi yettii.. diyorum. Ama sen uyurken sarılınca dayanamıyorum. Veya ''benim evimdesin misafirsin colayı ben getiricem'' dediğinde. O kadar iyi niyetli ki bi insan ancak bu kadar gerizekalıca saf olur derken... Kimse bana hayatım boyunca senin kadar iyi davranmadı anlıyormusun? Ben seni seviyorum demem ben ''kapa çeneni gerizekalı'' derim. Haklısın ''open relationship'' isteyen bendim. Sen kalmamı istedin. Ben kalmaya dayanamadığım için kaçtım kaçtım. Ama artık kaçmak istemiyorum. Seninle kalmak istiyorum. Bütün gece bana sarılmanı istiyorum...
İşleri bu kadar boktan hale getirdikten sonra nasıl geri dönülür bilmiyorum. Geri dönülebilir mi onu da bilmiyorum. Sadece canımı yakma. Canım yanmasın diye ördüğüm o kocaman duvarlarım vardı.. Sonra seni haketmediğin hiç bi suçunun olmadığı bişeye sürükledim. Haklısın yalan söyledim. Yalanlaaaarr söyledim. Yakalandım.
Delinin tekiyim ama deliliğimi sevdin itiraf et. Üzgünüm.. Pişmanım diyemem çünkü ben buyum. Ama eğer beni tüüüüm bu kusurlarıma rağmen hala sevmeyi kabul ediyorsan.....
3 Mart 2011 Perşembe
BLOGUMA DOKUNMAA!!
28 Şubat 2011 Pazartesi
delirmeden önceki son çıkış
5 Şubat 2011 Cumartesi
yapboz
Dünyanın her yerinde yaşayabilecekken neden burası diye sordu?
Niye burası?
öneri: Aerosmith - Crazy
2 Şubat 2011 Çarşamba
just this
Ergenlik dönemimde aptal plastik kilitleri vardı günlüklerimin. Çoğu hediye gelmiş kalpli, çiçekli, böcekli kız çocuğu günlükleri işte. Bana kalsa herhangi bir defter parçası da olurdu, yazmak için pembe kokulu kağıtlar gereksizdi. Önemli olan görüntü değil içerik ya. (Yüksek bütçeli hatta şu aralar 3D muhabbetinin döndüğü Hollywood filmlerinden nefret etme sebebim. Hayır abi Avatar müthiş değil!!) Neyse konuyu dağıtmadan.... Aslında dağılması normal çünkü şu aralar pek ne yazacağımı bilemiyorum. Korkunç bi dönem. Neysee..
Bu bloga 2 seneden fazladır yazıyormuşum (evet yeni farkettim ne var). Zaman çok çabuk geçiyo... Bomboş bi dönemdi hayatımda. Ne yapmak istediğime karar vermeye çalışıyordum. Aslında önemli olan ne yapmak istediğim değildi de, hayatımla ilgili mantıklı kararlar almaya çalışıyordum işte. O zamanlar sayımız gerçekten çok azdı. Dönüp dolaşıp aynı bloglarda alırdık soluğu. (Ah bizim zamanımızdaki bayramlar demeyeceğim...) Neysee..
Tekrar dönüp okudukça ne kadar karışık yazdığımı farkettim. Bazı olayları ve kişileri ben bile anlamadım ilk okuduğum anda. Sonra çaktım. Bazı yazıları okuyunca "bunu ben mi yazdım lan yok artık gidip kitap da yazıyim bari elim değmişken" dedim. (Dedim evet ne var?!) Bazı yazılarda da kendimi "spastik", "embesil" ha bideee "utanmaz-arlanmaz" ilan ettim :) Neysee..
Şu aralar hayatıma bakacak olursak eğer... İş aynı yoğunlukta devam ediyor. Ofiste yattığım geceler bilirim. Hayatımın aşkı dünyayı ele geçirme planlarından vazgeçip ülkeye kesin dönüş yaptı. 1.5 sene sonra ilk kez görüşüp tekila içtik. Belimden kavradı beni kendine doğru çekti ama öpmedi bile. Belkide artık beni öpmek istemiyordur. Ya da hatta beni sevmiyordur... Neyseee..
Not 1: Hayatımın aşkı beni kolumdan tutup Tron filmine götürdü. Başkası götürse hayatta 3D filme gitmezdim de hayatımın aşkı işte naparsın... Spoiler vermeden anlatmak gerekirse filmin başlarında karakterimiz babasının eski atari salonuna gidince....... (80'ler o 'yeah atari salonları falan) şalterleri kaldırıncaaa...... Jukebox'ta JOURNEY-SEPERATE WAYS çalmaya başlıyor!!! Nası hoşuma gittiii, ne zamandır da dinlememişim özlemişim falan :) adamı o an öpesim geldi iyiki Tron'a geldik falan yuppiii modlarındayım ama o beni öpmedi. Koltuklarımızın aramızdaki ortak koluna aynı anda kollarımızı bile koymadık. Kolu koluma değmedi hani. Ulan 14 yaşımdayken bile cinsel olarak şu andakinden daha aktiftim allahın belası.
Not 2: Müzikal bi nottan sonra okumalık bi not; PATTI SMITH-JUST KIDS kitabı müthiş-müthiş-müthiş. Türkçeye de çevrilmiş. Çeviri olarak okumak isterseniz de ismi ÇOLUK ÇOCUK. Kitabı çok fazla anlatmak istemiyorum, kendiniz hayal edin-yaşayın-tadın diye. Ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki şu 3D filmlerden bi bok olmaz.
Haydi dostlar öperim... Kalın sağlıcakla!