The individual has always had to struggle to keep from being overwhelmed by the tribe. If you try it, you will be lonely often, and sometimes frightened. But no price is too high to pay for the privilege of owning yourself...

Nietzsche

26 Mart 2013 Salı

Değişmemişim.

Değiştiğimi sanmıştım. Gerçekten 1 ileri 2 geri giden hayatımda, artık bir yerlere varmaya yaklaştığımı düşünmüştüm. Hayat hep kaçmakla geçmeyecekti. Kendi kendimi milyonlarca kere telkin ettim, bu iyi, sen iyisin, bu adam sana iyi. Bırak herşeyi geçmişte. Yeniden doğ, baştan başla, geri kalanı sil at. 

Elimden geleni de yaptığımı düşünüyorum. Gerçekten denedim. Her gün savaş verdim, kendim için daha iyi bir şeyler yaratmak için. Ama hala etraftaki en yakın ''kaçış'' tabelasını kolladığımı bilmiyordum. Oysa ki ben hiç değişmemişim. İyi bir şey oluyorsa hayatımda, bunu bozmak için elimden geleni yapmaya her zamankinden daha da hazırmışım.

Meğer işler azıcık ciddiye bindiğinde kaçacakmışım, yine. Bu sefer çok durmuştum oysa ki... Kendimi sabitlemek için elimden geleni ardıma koymamıştım. Onun benim için en iyi yol olduğu bir gerçekti ama ben kendim için iyi bir şey istemiyormuşum. İşler ciddiye binmeye başlayınca farkettim.

Bazen insanların ''laf salatası yapıyor işte'' dediklerinin ötesinde, bağlılıkla ilgili sorunlarım varmış. Aslında ben farkındaydım ama bir gün iyi bir şeyler olmaya başlayınca ben de salak değildim ya bağlanacaktım elbet. Ama, fakat, lakin ne oldu...

Herkesin uçarak gideceği, en büyük hayali olan şey başıma geldi. Sevdiğim insanın ailesiyle tanıştırıldım. Oldukça pahalı bir yemek, güzel bir şarap... İşin ilginç yanı, beni çok sevdiler.

Belki karanlıklarımın içindeki ufacık ışığı gördüler. Belki de en iyi kadın oyuncu heykelciği bu sene yine benim. Öyle veya böyle, beni kabullendiler. 

Peki ben şimdi ne yapıyorum. Her hangi bir yere ilk uçak biletine bakıyorum. Büyük ihtimalle satın alacağım o bileti, kimsenin haberi olmayacak. Uçağa binmeden önce ''biraz uzaklaşmam gerek'' gibisinden bir mesaj atacağım ve telefonumu kapatacağım. Ayıp olacak biliyorum. Ama kaçmazsam nefes alamayacağım sanki.... Boğuluyorum.

5 Mart 2013 Salı

Forever Young!

Geçenlerde Kafe Pi'lerden birine gittik arkadaşlarla. Uzun zaman olmuş gitmeyeli. Yaşımız ve büyümenin getirisi olarak Kafe Pi'nin 18-25 checkbox'ının dışına çıktık biraz ne yazık ki... 

Kendimi ciddi bir Kafe Pi-kolik diye adlandırırım çoğunlukla. İlk açıldığı günlerden beri müdavimlerindenimdir. Özellikle üniversite yıllarında, rahatsız sandalyelerinin üzerinde saatler geçirirdik. Shotlar, kokteyller derken zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık :) fiyat politikası da uygundu sanırım o zamanlar ki ''bizim mekanımız'' olmuştu. Tek başıma bile gitsem, mutlaka bir tanıdık çıkardı. 

Hayatımın uzun ve güzel bir dönemine tanıklık etmiştir. O zamanki sevgilimle ilk orada öpüşmüşüzdür mesela :) Geçenlerde gidince o zamanlara döndüm (döndüm diyorum çünkü hakikaten 6-7 sene öncesinden bahsediyorum). Hani bazı yerler vardır, oraya gittiğinizde zamanda geri gidersiniz ya işte öyle birşey oldu. Hayatımın ileri gitmekte olduğuna, bazı şeylerin geçmişte kaldığına ve daha da önemlisi büyüdüğüme şahit oldum.

Etrafımız üniversiteli gençlerle sarılmıştı. Haftaiçi olmasına rağmen kalabalık geç saatlere kadar devam etti. Anlaşıldı gençler yarın okula gitmeyecek :) Derslere devam zorunluluğu olmayan bir eğitim sürecinden geçmiş olduğum için, yalnızca canım istedi mi okula gidenlerdendim. Tabii sonra final dönemleri tam bir kabusa dönüşürdü ama olsundu, güzeldi. Hiiiçç pişman değilim, iyi ki her gün düzenli okula gideceğime İstanbul'u yaşamışım derim hep. Nasolsa hayat bizleri her gün düzenli saatlerde gitmek zorunda olduğumuz işlerin içine hapsedecekti. 

O zamanlar hayatın sorumlulukları daha tepeme binmemişti. Günü güzel geçirmek önemliydi. Hafta sonunu dört gözle beklemeler başlamamıştı. Öyle rahat bir insandım ki, sınavdan bir gece önce bile bara gider eğlenir, eve gaaayet geç saatlerde gelip sabaha kadar ders çalışıp, sınavdan da final olmadı bütünlemede bir şekilde geçerdim. Sınıf arkadaşlarım bu tavırlarımı ''sorumsuz'' diye nitelendirse de, ben hayatımla gaaayet mutluydum.

Yaşımın çok çok altında göstermem dolayısıyla makyajsız halimle hala ''lise öğrencisi'' kategorisine  sokulabilmekteydim. Ancak 92-93'lü erkeklerin ''tanışabilir miyiz?'' yaklaşımlarına maaalesef ''ablan kurban olsun sana''dan başka bir cevabım yok! 

Görünüş olarak ait gözüksem bile, kafa olarak sanki oraya ait değildim. Arkadaşlarla ''müzik ne kadar yüksek, konuşamıyoruz bile'' cümlesini kurduk. Evet o korkunç zamanların resmi olarak başladığını kabullendik. Bir gün gelecek ve müzik sesine hiç tahammül edemeyecek miyiz yani yoksa? - İsyeeeaann

20'li yaşlar ne güzeldi, eyvah 30'lar geliyor. Zaman daha da çabuk geçmeye başladı her gün bir diğerinin aynısı olmaya başladığından beri. Vampirik romanlara özentim ''hep genç kalmak'' felsefesi nedeniyle artıyor. Evet hep genç kalmak istiyorum. 6-7 ay öncesinden tatil planı yapmak istemiyorum. Ben neyi ne zaman istiyorsam, o zaman yapmak istiyorum. Geç saatlerde işten çıkıp kendimi eve zor atmak istemiyorum. İçimden geliyorsa her gün dışarı çıkmak istiyorum!

Klişe geliyor... Üniversite günlerinizin kıymetini bilin. Benim hayatımın en güzel dönemiymiş. Çok ders çalışmak yerine ÇOK HAYATI YAŞAYIN!!