The individual has always had to struggle to keep from being overwhelmed by the tribe. If you try it, you will be lonely often, and sometimes frightened. But no price is too high to pay for the privilege of owning yourself...

Nietzsche

19 Mayıs 2009 Salı

ben, sen, o

Keskin çizgilerim var. Ya "evet" ya "hayır" benim için grilere yer yok.. Çok ani dönüşlerim var. Ne istediğimi bilirim genelde. Bildiğim istediğimin peşine düşerim. İstediğim olana kadar savaşırım, istemediğime karar verirsemde hızlı bi şekilde vazgeçerim. Ardıma dönüp bakmam. Bakmadım hiç. Hepsini istemem. İstediğim şeyi belirlerim. Planlarım, milyonlarca küçük ayrıntıyı hesap edip sanki hiçbişi yapmamışım gibi bi görünüm veririm. Herkese göz kırpmam. Göz kırptığım insan kırptığımı bile anlamaz.
Birinin blogunu okuyordum da (isim vermek istemiyorum ama takip listemde değil) o blog benim bu blog senin dolaşırken rastgeldim. Sevgilisi olduğunun anlaşıldığı, sevgilisi olmayan, adsız olarak yorum yazan herkese ama herkese iş atıyor resmen. Herkese bebişimler hepsine öpücükler. Maceraperest ruhunu bi yatak odası macerasından diğerine atıyor. Yaşadıklarını yazıyor, o da bunlardan roman olur sanıyor.. Oysa kimsenin yaşadığından daha fazlasını yaşamadın sen ve kimsenin gördüğünden daha değişik değil yaptıkların. Tüm bunlar ruhuna ağır geliyor, umursamaz görünüyor. Hiç sevilmemiş gerçekten belki de bu yüzden ilgiye bu kadar aç. Banane dimi
evet banane
bilmem canım sıkkın
düşüncelerimi yazabilecek kadar toparlayamıyorum
Kıskançlık mı
HAHA YOK ARTIK
işin en garibi bu belkide
ben kıskanmam
ne benden daha güzel olanı
ne sevgiliyi
ne elalemi..
benim olanı severim
olmayanı olduramıyorsam umursamam bile
böyle de rahat bi insanım
bazen "nirvana bu mu yoksa lan?" diyorum
ama nirvana olsa çoktan huzura erişmem gerekirdi
oysa bende huzurdan eser yok
bedenimi zapdettiğim gibi
beynimi zapdetemiyorum

14 Mayıs 2009 Perşembe

saçmalamak

beynimi zaptedemiyorum çok fazla düşünüyorum çok..
karışığım, karmakarışığım
bi an istediklerimi yapmak için var gücümle çabalarken
bi saniye içinde saçmalamaya başlıyorum
kendimden nefret eder hale geliyorum
oynuyorum aslında kendimi kandırıyorum
bile bile yine aynı çıkmazlara itinayla itiyorum benliğimi
kişiliklerim çatışıyor
artık içimde haykıran kızı susturamıyorum
olmuyorum, olduramıyorum
kaçmak istiyorum, kaçamıyorum
neden bilmiyorum
neye kasıyorum anlamıyorum
kendimi artık o kadar da iyi tanıyamıyorum
kopuyorum
sakin kalamıyorum
saldırıya hazırım
canını yakmaya yer arıyorum
sonra hiç bişi yokmuş gibi gülümsüyorum yine
ait olmanın ötesinde
yalnız olmanın doruğundayım
görmüyorsun, göremezsin..


ben kimim bilmiyorum
peki ya sen kimsin?

13 Mayıs 2009 Çarşamba

beni özledin mi?

...................................................................................................................................................ÖZLEMEDİM.
En nefret ettiğim sorudur. Çünkü insanın herşeye alışabileceğini düşünürüm. Kolunu kesseler kolsuzluğa da alışılınır bi şekilde. Birilerini ya da bişileri özlemek saçma geliyor. Duygusal yönümüzün yarattığı bi acizlik karmaşası daha işte.
Ama tabi hayatı orda-burda geçmiş birisi için söylemesi kolay olabilir.
Herneyse.


“It is not the strongest of the species that survives, nor the most intelligent that survives. It is the one that is the most adaptable to change.” Charles Darwin

8 Mayıs 2009 Cuma

gidenler-gelenler

yatağına uzandım, kokunu duyuyorum
burnum sızlıyor
uzun zaman olmuş...
belki bi daha hiç duyamam diye
ciğerime yapıştırırcasına kokluyorum
sırtüstü yatıyorum
çatı katının tavanındaki pencereden
gökyüzüne bakıyorum
"biliyormusun İzmir'de yıldızları tek tek sayarsın" diyorum
"biliyorum" diyorsun
biliyorsun, biliyorum
anlattığım en saçma şeyleri bile en ince detaylarıyla
kazımışsın beynine
ben sarhoşluğumdan farkında değilmişim...
kolun koluma değiyor
ne kadar da sıcaksın
oysa ben yine erimeyen bi buz kütlesiyim
"üşümüşsün" deyip sarılıyorsun
içimden çığlıklar yükseliyor
ben yine paramparçayım
seni yasakladım kendime
dur...
ama kollarından kopabilecek gücüm yok
uzaklaşmak istemiyorum
uzaklaşmalıyım.
sadece gökyüzüne bakıyorum
gözümü bile kırpmadan
bi büyü var burada, bu odada
sanki nefes alsam bozulacak
sanki bi an içinde yine dünyayı gezmeye karar vereceksin
kalbimi de götüreceksin ama o geri gelmeyecek...

"sen hep kendine önlemler aldın
ben kendime yasaklar koydum..."
radyo cızırtı yaptı sonrasını duyamadım
büyü bozuldu.

3 Mayıs 2009 Pazar

pokerface

Kafam güzelken yazmayı seviyorum.. Sarhoş değilim o yüzden "hatırlamıyorum muhabbeti" yapmayacağım. Gaayet hatırlayacağım sadece kelimeler daha manasız ama bi o kadar da rahat dökülüyor işte bunu seviyorum. Huzurlu ve sakin başlayan akşamıma (plan bi arkadaşın evinde oturup içmek, dertleşmek, dedikodu yapmak...vs. idi) dayanamayıp kendimizi dışarı atmamızla çomak sokuldu. Oldum olası şu herşeyi en iyi kendisinin bildiğini zanneden (!) bu yüzden sürekli kendini pek bi bok sanan insanlardan nefret ettim. Böyle insanlar karşıma çıktığında deliririm ama susmasını da beceremem. Kendi içimde kıs kıs gülmekle yetinemem. İlla burnumun dikine giderim, bi bakıma sidik bile yarıştırabilirim. Karşımdaki bu tarz insanı sinirden kendimi dövdürtecek ya da masayı terkettirecek hale getirmeden de rahat etmem. Alkollü kafamla bu gerizekalı insanla dalaştım evet. İcabında 3 saat boyunca Roma İmparatorluğu ile ilgili ders anlatabileceğimi öğrendim. Hayret 4 sene önceki bilgilerin bu kadar kafama kazınmış olması ayrı bi abukluk. Zaten herkes hukukçu bu ülkede. Maşallah herkes her kanunu, her hakkı, her cezayı biliyor. Biz boşuna okumuşuz, boşuna gecelerce uykusuz kalmışız falan.
Öyle yurtdışlarında baba parasıyla okunarak öğrenilmiyor hayat be canısı. Bişileri yaşaman lazım. Daha çoook fırın ekmek yemen lazım. O kitaplarda, dergilerde yazmıyor gerçekler. Offf çok sıkıldım daha fazla da detaya girmemek lazım. Hımm bu arada o son shot'ı yapmicaktım.



"seni de mutlu etmek çok zor" evet zor bi diyeceğin mi var?

2 Mayıs 2009 Cumartesi

wannabe

Annemin basit aşk romanları yazmasını isteme sebebim..